Millet olabilmiş toplumlar kendilerince bir kan hafızasına sahiptirler. Ben bu kavramı ilk defa Mustafa DUMAN Ağabeyi’den duymuştum. Günümüzden, yakın geçmişten ve Milli mücadele dönemlerinden örneklerle de bu kavramı açıklamıştı.
Çok ilgimi çekmişti. Sonra merakım biraz daha yol almama ve şu bilgilere ulaşmama vesile oldu.
Şöyle ki,
“Kan Hafızası” kavramı ilk kez 1990 yılında Bahtiyar VAHAPZADE tarafından, Azerbaycan’da Rus idaresince halka unutturulan İslam Dini’nin ve milli ruhun, Rus egemenliği sona erdiğinde tekrar canlanışını açıklamak üzere kullanılmıştır. Öncesine dair kullanan yok sanırım.
Vahapzade, Kızılordu’nun Bakü’de gerçekleştirdiği “Kanlı Yanvar” diye bilinen “Kanlı Ocak” hâdisesindeki mühim bir ayrıntıyı şöyle nakleder:
“16 Ocak 1990… Akşam vakti bahçeden yükselen ‘Allah-u Ekber’ sesini duyunca balkona çıktım. Son 20 yıldır ‘abidelerin korunması’ idaresine çevrilmiş ve bize komşu olan câminin minaresine 5-6 gencin çıktığını gördüm.
Ellerinde millî cumhuriyetimizin üç renkli bayrağı dalgalanıyordu. Bu gençler, atamız Mehmet Emin Resulzâde’nin yükselttiği bayrağı minareye dikerek, ‘Allah-u Ekber’ diye bağırmaya başladılar.
Onlar 20-25 yaşlarındaydı. Üç renkli millî bayrağımızın mevcudiyetini onlar nereden biliyorlardı? ‘Allah-u Ekber’i yüreklerine nakşedenlerin dilleri kesildiği zaman dünyaya gelen bu gençler bu mukaddes kelâmın sırrını ve gücünü nereden biliyorlardı?
Kulaklarının duymadığı, gözlerinin görmediği ve dillerinin söylemediği üç renkli bayrak, Mehmet Emin ruhu ve ‘Allah-u Ekber’ nidası onların hâfızasında yaşıyor ve onları gizli bir ateş gibi içeriden yakıyormuş.”
Balkanlar’da, Türkistan coğrafyasında, Afrika’nın veya Avrup’nın birtakım bölgelerinde milli vicdanın tezahürleri yankılanabiliyorsa zaman zaman, işte bu genetik kodun sayesindedir.
Türk ve İslam’ın meczolduğu bir haykırış, ortak bir ülkü ve direnç merkezidir kan hafızası.
Atatük’ün Samsun’a çıkışında onu karşılayan tek kadın olan Erzurumlu Sakine BATURAY, Nene Hatun, Kara Fatma…Yahut top mermisini battaniyeye saran Şerife bacı…
6 Şubat depreminde imkansızlığına rağmen birkaç çift yün çorap dokuyup, depremzedelere gönderen nine, sırtında küfe ile karları yarıp erzak taşıyan abla, tek bir süt ineğini feda etmeye hazır teyzemiz… Nesilden nesile aktarılan milli vicdan, genetik kod; kan hafızası…
Vatan şairi Namık KEMAL diyordu ya:
“Ecdâdımızın heybeti ma’rûf-ı cihândır Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır”
Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlayacağımız bu günlerde, Karabağ’da neşet eden kan hafızası ile İnşallah Doğu Türkistan’da,boynu bükük Mescid-i Aksa’da ve tüm mazlum ve mahzun coğrafyalarda, Türk’ün adaleti ile onlarca, yüzlerce yıl huzuru bulmuş bir nizam yeniden tesis edilir.
Bu yazı vesilesi ile Cumhuriyetimizin 100.yılı, her türlü emperyalizmi göğsünde parçalayabilen, her bakımdan güçlü, lider ülke Türkiye’nin doğuş muştusu olmasına ve tam bir güç ve işbirliği yapmış bir Türk dünyasının vücut bulmasına vesile olmasını diliyorum.
VAZGEÇİLMEZ YEMİNLE…