Bütün dünyayı etkisi altına alan COVİD-19 salgını ile hayatlarımız bir anda değişti. Artık televizyonlardan ve sosyal medyadan seçim sonuçlarını izler gibi, günlük hasta sayısı ve kayıplarımızı takip eder hâle geldik maalesef.
Çin’de, Amerika’da, İtalya,İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinde konuşulanları,yazılanları ve liderlerin tutumlarını, alınan tedbirleri izliyoruz. Yüreğimiz ağzımızda, Sağlık Bakanımızın yapacağı açıklamayı bekliyoruz.
Hayatımızın öncelikleri birkaç haftada içerisinde yer değiştirdi. Dün dert ettiklerimizi bugün hatırlamıyoruz bile. Bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kaygısı herkesçe bilinen bir gerçek.
Hayat tarzımız,alışveriş anlayışımız,beslenme alışkanlıklarımız,eğlence ve toplantı konseptimiz…
Ülkelerin ithalat,ihracat ve yatırım tercihlerine kadar birçok iktisadi değişimin arefesindeyiz artık.
Uzmanların ifadesiyle,küreselleşmenin bile anlam ve felsefesi değişecek.
Türkiye olarak bu değişime siyasi,sosyal,kültürel ve ekonomik alanda hazırlıklı olacağımızı umut ediyoruz.
Peki bütün bu süreç, izlediklerimiz, duyduğumuz ve gördüklerimiz bize ve medeni(!) dünyaya bir şey öğretecek mi demeden de kendimizi alamıyoruz.
Mesela, 40-50 milyar dolarına kıymayıp, açlığa ve susuzluğa terkedilen Afrika’nın mazlumlarını görmezden gelen ülkeler,mülteci ve göçmen meselesinde hiçbir şekilde insani ve vicdani refleks göstermeyenler,sistematik asimilasyon, zulüm ve işkence yapanlar,toplama kamplarında çocukları ailelerinden koparıp aileleri parçalayanlar aynı bencilliğine ya da emperyal emellerine devam edecekler mi?
Öğrendiğimiz kadarıyla Çin,2 trilyon dolar,ABD ‘nin sadece 4 tane küresel şirketi 1.3 trilyon dolar kaybetti. Diğer AB Ülkelerinin de ciddi ekonomik kayıpları oldu.
Salgına biraz da bu penceren bakabilmeliyiz. Neden-sonuç ilişkisinde, yaşanılan sürecin bu yönü göz ardı edilemez kanaatimce. Bu bakış açısı biraz da itikâdi bir mesele.
Çuvaldızı bir nebze batırdık da, İğneyi kendimize batırmanın sonuçları zaten sizlerce de mâlüm. Şu kadarını ifade edebiliriz;Müslüman Ülkelerinin birbirine olan bakışı, bir vücudun uzuvları olabilme hassasiyetinden uzak ümmet anlayışı… Türkiye’nin uzun yıllardır terörle mücadelesindeki ve Milli güvenliğimizi tehdit eden uluslararası siyasi plan ve yapılanmalara karşı verdiği mücadelede gördüğü cılız destek ve yanlızlığımız, bunun sadece bir örneği.
Yani, büyük ekonomiler ve gökdelenler mikroskobik bir varlığın önünde diz çökmüşken, insanı,huzuru,hakkaniyeti önceleyen politikalar üst sıralara yerleşmelidir.
Bize gelince, panikle marketleri talan edenlerle, 2 liralık maskeleri 10 liradan satan fırsatçılara,stokçulara ne demeli? Her doğal afette,ekonomik kriz veya savaş söylentisinde v.s bu insanlar aynı tavrı göstermekten hicap duymuyorlar.
Fakat bunun yanında, yaşlılarımızın ayağına erzak götüren görevli ve gönüllüler,dezenfektan ve maske üretimi ile zor günlere nefes olmaya çalışan okullar, gıda yardımı yapan kurumlar,iş adamları, sahasında uzman bilim adamlarımızın çalışmaları, sosyal medyada halkımıza ve sağlıkçılarımıza moral ve motivasyon vermeye çalışan insanlarımız…bunlar zor şartlarda millet olabilme kaabiliyetimizin, imani,insani ve vicdani hassasiyetimizin sonuçlarıdır. Çok umut verici ve sevindiricidir.
Biz farklı olmak zorundayız…Toplumsal vicdan ve sorumluluk, bu gibi durumlarda kendini daha belirgin kılar.
Türk Milleti bu insani ve vicdani hassasiyeti defalarca ortaya koymuş ve başarabilmiş bir millettir. Dini ve milli referanslarımız bunu emreder zira…
Son söz,
Bu vesile ile, enfekte olmuş hastalarımıza acil şifalar,hayatlarını kaybedenlare Allah’tan rahmet dilerim.
Sağlık çalışanlarımız,büyük bir özveri ile görevlerini yapıyorlar.Alkışlar ve dualar onlar için…
Devletimizin genelgelerine azami riayet ederek,kendimizi,sevdiklerimizi ve toplum sağlığını koruyalım.
Bu zor günleri en az üzüntü ile atlatarak,Camii’lerimize,Cuma’larımıza ve mübarek Ramazan’a en kısa zamanda kavuşabilmek niyazıyla…