Yenileniyor
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • K.Maraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
--
--
--
--
Son Dakika Haberler

ŞEHRİN SIKINTISI NE SOĞUK, NE GERİ KALMIŞLIK İLLE DE HASETLİK1031 defa okundu

, kategorisinde, 04 Şub 2019 - 09:18 tarihinde yayınlandı
ŞEHRİN SIKINTISI NE SOĞUK, NE GERİ KALMIŞLIK İLLE DE HASETLİK

Şehrimizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar hepimizin malumudur.

Gerek coğrafi şartlar, gerekse iktisadi sorunlar Erzurum’dan göçü tetikleyen sorunların başında gelmektedir. Kollektif ruhun oluşamaması, siyasetin popülist yaklaşımları, çözümden uzak bürokrasi anlayışı, şehre olan mensubiyet duygusunun azlığı, homojen düşünce yapısı, alternatifsiz siyasi hayat ve vizyonu olamayan bir şehir görüntüsü ne yazık ki Erzurum’un aşamadığı konulardır. 

Elbette ki bu ana sorunların yanında şehrin olumsuz tablosuna tuz biber olan başka sorunlarda bulunmaktadır.

Bu engeller içerisinde belki de en başta geleni hasetlik denilen çekememezliktir.

Çekememezlik (hasetlik) duygularının olduğu yerlerde markalaşmanın ve müteşebbis bir yapının olgunlaşması bir hayli zordur. Ünlü bir düşünürün, “Yükselenleri çekemezler böyle bir durumda kendileriyle yükselen kişiler arasındaki uzaklık değiştiği için göz yanılmasına düşerler. Başkaları yükselirken kendileri alçalıyor sanırlar.” ifadesi bu durumu çok güzel izah etmektedir. Bu tanımlama doğrultusunda bir öz eleştiri yaparak bu hastalığın tedavisi peşinde koşmak ve bu negatif olguyu ortadan kaldırmak şehre yapılacak en kârlı yatırım olacaktır. Öncelikli iş, çekememezlik (hasetlik) hastalığının tariflerini evrensel düşünce sistemlerinde ve kendi kültür iklimimiz içerisinde aramak ve bulmaktır. “Aylak bir tutku” olarak yorumlanan bu durum; bir insanın sürekli başkalarını engellemesi, yolunu kesmek için kötü düşüncelerle meşgul olması, çalışan ve üreten insanların önüne setler çekilmesi, onların yaptıklarını yıkmaya çalışması anlamına gelmektedir.  Bir başka tanımla çekememezlik, çok parlayanları söndürüveren bir kovma cezasıdır. Dolayısıyla da büyükleri ileri gitmekten alıkoyan bir dizgindir. Adi bir hastalık olarak nitelendirilen bu negatif olgu; siyasetimizde, ticaretimizde, ilişkilerimizde kolektif bir ruh oluşturmamamızda bir hayli etkindir.

 İslâmi açıdan incelendiğinde haset çok kötü bir günah olarak görülmektedir. İslâm peygamberinin “Ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, haset de güzel amelleri yiyip bitirir” ifadesi bu kötü düşünceyi net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Özetle haset eden kemâle düşmandır. Tam ve mükemmel olan, kendisinde bulunmayan her şey, haset derdine düşeni rahatsız eder diyebiliriz. 

Bu tariflerden yola çıkarak yazımızla ilgili üç düşünceyi yorumlarınıza bırakıyorum. 

Dini ve milli hassasiyetleri ile tanınan Erzurum’da bu durumun yaygın olmasının sebepleri nelerdir. Bunun bir geçmişi var mıdır. Nerden sirayet etmişti. Nasıl olgunlaşmıştır. Topluma zararları neler olmuştur ve olmaktadır?.

 Çözüm reçetelerinin kendi inanç sistemimiz içerisinde olduğunu bilmemize rağmen pratik hayatımızda bu kötü düşünceden nasıl vaz geçeceğiz. Bunun uygulaması nasıl olacak? İşte bu soruların cevaplarını mutlak bulmak, gelecek Erzurum’a bırakılacak en büyük miras olacaktır.

Hani motorlu taşıtların olmadığı zamanlarda caddelerimizde birbirinden fiyakalı onlarca fayton dolaşırdı. Faytoncuların “Haber ol çocuk, haber ol asker“ nidaları faytonların korna sesleri ile karıştığı günlerde biz çocukların en büyük zevki faytona binmek, hele bir de faytoncunun yanına oturur da faytoncuyla arayı kurup atın dizginlerini tuttuğumuzda dünyanın en bahtiyar  çocuğu olurduk. Bu zevki tatmamız çok özel durumlarla sınırlıydı. İmkân ve para yoksa biz çocuklar için çözüm vardı. Sessizce giden faytonun arkasına takılır zevk, korku ve heyecan içinde yol alırdık. Çoğu kez bu takılmanın tam zevkini çıkaracağımız anda yol kenarındaki bazı çocukların “Emi emi arkaya kamçı!” ihbarı ile şanslı isek kamçıyı yemeden atlar değilsek birkaç sırımla paçayı kurtarırdık. Şimdi düşünüyorum da bu ihbar değil de bir hasetlik olsa gerek.  Bu duygu bize nereden gelmişti, bugün bize yansıyan tarafı ne  kadar; bilenimiz var mı? 

Çağdaş, modern ve yaşanabilir tüm kültürel mirasın özüne bağlı, kardeşlik bağları kuvvetli, sevginin ve hoşgörünün egemen olduğu; bilginin, liyakatin, erdemin, kalitenin ve adaletin teessüs ettiği bir Erzurum özlemimizdir. Şurası muhakkak ki dadaşlık kavramında hasetlik (çekememezlik) gibi menfi duygulara asla yer yoktur.

Dadaş gıpta eder, imrenir; ama asla hasetlik etmez. Selam olsun elinden ve dilinden emin olunan dadaşlara.     

Haber Editörü : Tüm Yazıları
YORUM YAZ