Yenileniyor
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • K.Maraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
--
--
--
--
Son Dakika Haberler

Söz, bir daha yapmayacağız dünya!485 defa okundu

, kategorisinde, 08 Nis 2020 - 11:36 tarihinde yayınlandı
Söz, bir daha yapmayacağız dünya!

Evde kalmanın güzel yanlarını da keşfediyor insan elbette. Hem bol bol kitap okuma şansı buluyor hem de dijital ortamın alabildiğine cömert davrandığı anları yaşıyor, radyo televizyon daha çok dinliyor, izliyor oluyorsunuz. Ben daha çok kitap ve gazete okuyanlardanım. İlla ki 4-5 gazete günlük olarak alır ve okurum. Hürriyet Gazetesi de elbette ki okuduğum gazetelerin başında gelir. Koronavirüs belası zaten her gazetenin manşeti, televizyonun ilk ana haberi. Şarkıcılığının  yanısıra kalemini de beğendiğim bir isimdir Nil Karaibrahimgil. O’nun koronavirüs ile ilgili 23 Mart tarihinde bir yazısı vardı, o yazının üzerine daha güzel bir yazı görmedim diyebilirim. Duygularımıza adeta tercüman olmuş. Meraklılar internetten girip o yazıyı okursa bana da hak verirler sanırım. ‘’Belki de dünya hepimizin annesi’’ başlığıyla kaleme alınan yazı ‘’Ne olur yaza kalmadan bitsin bu ceza. Söz bir daha yapmayacağız dünya’’ diye bitiyor.

***

İşte bahsettiğim o yazıdan bazı alıntılar: Ve 2020 baharında bize çok sinirlendi. Çok ama çok sinirlendi. Bize iyi bir ders vermeyi kafasına koydu ve durdurdu her şeyi. Oturun oturduğunuz yerde ve biraz düşünün bakalım yaptıklarınızı, biraz kendinizle ve gerçek olan her şeyle baş başa kalın dedi. Hep daha fazla istiyorsunuz, merak ediyorum neden doymuyorsunuz: Koşuşturmanı, işini gücünü aldı korona. Şimdi bir bak bakalım, işin yokken sen kimsin? Yaşanılır biri misin? Sadece kendinizi değil, mesela tek başına yaşayan yaşlı komşunuzu düşünün. Çocuklarınızı okullara, rutinlere, bakıcılara bıraktınız. Biraz oturup oynayın, biraz kimlermiş tanışın. Önce şaşırdılar, aaa okul yok mu, sonra alıştılar yaşasın okul yok. Sonra bizi yanlarından buldular, çok ama çok sevindiler, onlarla oynayalım. Şu anda, biz hastalanırsak iyileşelim diye, kendi hayatı pahasına hastanelerde, eczanelerde iş başında olan sağlık görevlileri bugünün asıl kahramanları. “Bu illeti üzerinizden çekeceğim merak etmeyin, ama bunları öğrenmiş olarak hayata devam edin” dedi dünya. Tamam söz, emin olabilirsin ki, taşlar kıpırdadı, nefesler hatırlandı, insanlık canlandı. Ne olur yaza kalmadan bitsin bu ceza. Söz bir daha yapmayacağız dünya.

Bre berber, sen ne kıymetliymişsin, yeni anladık!

 Koronavirüs hayatımıza girmiş gireli çoğumuzun alışkanlıkları değişti. Ne alışkanlıklarımız, dünya düzeninin değişikliğinden sözediliyor. Virüs belasından kurtulmak için ilk günden yapılan Evde Kal uygulaması doğru, doğru ama bir an önce bitse de kurtulsak artık. Zira belli bir zamandan sonra doğal olarak sıkılıyor adam. Mesela evde kalındığı bu sürede dahi bir çok şeye de hasret kalındı. Bunun yanında kadir kıymet de anlaşıldı. Mesela berberler. Hiç aklıma gelmezdi berberleri arayacağımız. Meğer normal gündelik hayatımızda ne önemli bir sektörmüş berberlik sektörü. Sakalı bir şekilde idare ediyorsun ama saç, bıyık, kaş işi öyle değil. Mağara adamlığına dönüşümüz artık an meselesi haline geldi. Sadece biz erkekler için değil, kadınlar için de öyle değil mi? Ne yalan söyleyeyim herşey aklıma gelirdi de berberleri arayacağım en azından benim aklıma hiç gelmezdi. Sizler de ekmek kadar, su kadar, hava kadar önemliymişsiniz be berberler. Eksikliğiniz hissediliyor. Allah sizin de eksikliğinizi vermesin. Kıymetinizi şimdi daha iyi anlıyoruz.

O da az adamlardan biriydi!

 ‘Erzurum’dan Haberler’ sitesinde gördüm, öğrendim Prof.Dr.Hüseyin Şenocak’ın 2 bin 737 akademisyen arasında  ‘en kıdemli ’ olduğunu. Tam 37 yıldır Erzurum’da görev yapıyor ve Erzincanlı olmasına rağmen bu şehirle bütünleşmiş biri. Hele, tanışmaktan mutluluk duyduğum isimlerden olan dost, ağabey Şenocak’ın onca çıkan fırsatlara rağmen bir gün bile bu şehri terketmeyi aklına bile getirmediğini söylemesi karşısında da bayağı bir mutlu oldum. Şenocak hoca ile ilgili haberi okurken Atatürk Üniversitesi patentli başka ‘dev’ bir isim geldi aklıma. Prof.Dr.Orhan Okay. 3 yıl önce kaybettiğimiz bu ‘edebiyat devi’ akademisyen Okay da 35 yıl bu şehirde hizmet vermiş, çok kıymetli bir isim. 1931 doğumlu ‘hocaların hocası Orhan Okay’ hoca, tam bir İstanbul beyefendisiydi.

***

TRT’nin eski efsane prodüktörlerinden Yazar İsmail Bingöl’ün Türkülerde Yaşayan Şehir Erzurum kitabında ‘’ömrünün en verimli ve dinamik yıllarını, şarkın bu en yüksekteki taşra şehrine veren hoca’’ dediği Okay, 31 Ağustos 1959 tarihinde geldiği Erzurum’da tam 35 yıl aralıksız hizmet etmiş, nadide bir akademisyendir. Herkesin bir an önce çekip gitmeye can attığı bu şehre, ömrünün en değerli yıllarını vermiştir, nurlar içinde yatsın. ‘Az ama çok adam’lardandı. Poetika Dersleri, Kağıt Medeniyeti, Batılılaşma Devri-Türk Edebiyatı gibi sayısız eseri de bulunan Okay 13 Ocak 2017’de vefat ettiğinde onun için ‘Türkoloji beyefendisini kaybetti’ yorumları yapıldı. Hocası yine Türk Edebiyatının marka isimlerinden olan Prof.Dr.Mehmet Kaplan’ın dekan olduğu dönem onun bir çağrısına uyarak geldiği Erzurum’da iz bırakan Orhan Okay, hep nesli tükenmiş bir ideal adamı, hakiki ‘ideal hoca’ olarak anılacaktır.

Atarlı bir zurna mevzusu..

Her sektörde olduğu gibi müzik sektöründe de kıyasıya bir rekabet ve kıskançlık vardır. Daha geçenlerde Erzurum’da ayaküstü karşılaşıp sohbet ettiğim iki halk ozanından birinin ‘Murat Çobanoğlu aşık-maşık değildi. Ne sözü vardır ne de sazı. Sadece iyi reklamı yapıldı’ dediğini duydum ki, bu, bu konuda gelinen son noktayı sanırım en iyi şekilde izah ediyor. Kimsenin kimseyi beğenmediği sektörlerimizden olan bu sektörde her sazı çalan en iyi çalan, her söyleyen iyi söyleyen, her üfleyen de iyi üfleyendir! TRT Erzurum Radyosu’nda uzun yıllar üflemeli çalgı sanatçısı olarak çalışan ve emekli olduktan sonra da sanatını icra etmeye devam eden Bayram Şengül’ün oğlu Ahmet Şengül de babasının izinde bir nefesli saz sanatçısıdır. Bir çoğunda olduğu gibi üflemeli çalgıların en yaygını olan ve hemen hemen en sevileni olan zurnada oldukça da başarılıdır. Oğul Şengül, sosyal medya hesabında sık sık bu rekabeti gözler önüne seren paylaşımlar yapıyor. Biraz da gençliğinin verdiği heyecanla ‘atar’ şeklinde oluyor bu paylaşımları.

***

Mesela geçenlerde facebook hesabından yaptığı bir paylaşım, özellikle zurnacılar arasındaki rekabet durumunu net şekilde ortaya koyuyor. Paylaşımı noktasına, virgülüne dokunmadan yayınlıyorumErzurum’da yaşayan kendini bilmeyen zurnacı diye geçinen bacaksız ergenler ve hain, fesat ucuz çalgıcılar; bana kamış falan lazım, nasıl edelim diye sormayın. Her türlü şeyi biliyorsunuz ben daima tek başımaydım yine öyleyim, hakeza; akrabaymış falan hep yalan dolan gördüm. O yüzden başka kapıya gidin, kamış mı lazım hangisini beğeniyorsanız gidin para verin alın mal sahibi olmuş olursunuz. Dilencilik etmeyin. O ki bu işe koyuldunuz, gidip sağda solda rezil oluyorsanız paraya da kıyıp malzeme almak zorundasınız. Bundan sonra benden hediye kamış falan yok kimseye de kamış falan bağlamam!’’.

İncir Ağacı bahane Özkan şahane!

TRT’de Eylül ayından beri İncir Ağacı adlı bir dizi yayınlanıyordu.  Alınan karar gereğince Atilla Cengiz’in yönettiği dizinin yayını 120 bölüm sonrasında durdu. Sebep malum: Koronavirüs! Hafta içi yayınlanan dizinin reyting problemi yoktu. Olsaydı zaten 120 bölüm gösterilmezdi. Açık söylemek gerekirse çok da izlediğim, ayılıp, bayıldığım bir dizi değildi. Fırsat buldukça, ara ara seyrederdim. Diziyi takip etmemin en önemli nedeni orada Erzurumlu tiyatro sanatçısı Özkan Sarıkaya’nın oynuyor olmasıydı. Hiç şaşırmadım, alışıldık rolde olmasa bile yine başarılı, yine tıkır tıkırdı. Onu yıllardır tanırım ve sahnede son derece yeteneklidir. Özellikle Murat Balkuş ve Cumhur Seval ile aynı sahneyi paylaştığı oyunları gözümün önüne getiriyorum ki, keşfedilmesi aslında geç bile kalınmış diyorum. Uzun süredir İstanbul’u mesken tutan ve orada oyunculuk mesleğini devam ettiren Özkan, İncir Ağacı’nda Yakup karakterine hayat veriyordu. Erkekler Ağlamaz, Sağır Oda, Beşinci Boyut, Fıkralarla Türkiye gibi farklı oyunlarda oyunculuğunu sergileyen Özkan, dün sosyal medyadan yaptığı duyuru ile dizi yayınlarına ara verdiklerini açıkladığında içim bir anda ‘cız’ etti. Yaklaşık 60 bölüm oynayan Özkan’ın adına üzüldüm bu ara kararını. O şimdi ekranda değil, hepimiz gibi evde kalacak. İnşallah koronavirüs belasını atlattığımızda yeniden onu ekranda görecek ve büyümesini, daha da büyümesini görmek için dua edeceğim. Çünkü o tam da bu işlerin adamı ve henüz olması gereken yerde değil, nokta. Bu benim son kararımdır.

 

TUTTUĞUM BABA SÖZLER : Aslında herşey, tükenen bir kaleme tükenmez dedikleri kadar yalan! (Sunay Akın)

DUVARIN DİLİ: Yapabildiğim tek spor bu: Çay karıştırmak!

Haber Editörü : Tüm Yazıları
YORUM YAZ