Mart ayının sonlarındayız ..
Kış boyuna yağmayan kar bu günlerde yağıyor olsa da, “Ne de olsa, kışın önü bahardır!” diyerek hasretle sıcakların gelmesini beklemekteyiz.
Bu beklentiler ve hayaller içinde ekmek teknem eczanemde oturmuş günlük gazetelere göz atıyor, ara sıra da dışarıya bakıyordum. Park yeri bulmaya çalışan araçlar, çatılardan düşen kar kütleleri, yoğun insan trafiği, maskesiz dolaşan sorumsuzlar, dışarının yansıyan görüntüleriydi.
Huzurlu bir şekilde günlük hayat devam ederken park etmiş bir araca, sokaktan çıkan başka bir aracın çarpmasıyla etrafta bir hareketlilik yaşandı. Günlük hayatta defalarca karşılaştığımız bu olayda maddi zarardan başka bir şey yoktu.
Genelde bu tür kazalarda “Sen haksızsın, ben haklıyım!” gibi bir takım münakaşalar olur, bazen kavga döğüş ile sorun düğümlenir, sonunda iş sigorta şirketlerine havale edilir.
Sabah gördüğümüz bu kazada bahsettiklerimden hiçbiri yaşanmadı.
Çarpan aracın sahibi genç, sükûnetle aracından inip zarar verdiği aracın sahibini aramaya başladı. Ortalıkta kimseyi görmeyince, bir kâğıda iletişim bilgilerini ve kazayı kendisinin yaptığını belirten bir not yazıp hasar verdiği aracın camına iliştirdi.
Bu anlamlı davranış karşısında, gözlerimizi üzerinden ayırmadığımız delikanlı, aracının içerisinde beklemeye başladı. Bu esnada esen rüzgâr, aracın camındaki kâğıdı uçurunca, genç tekrar yenisini yazıp cama yapıştırdı.
Ahlâkî sorumluluk bilinci taşıyan genç, tam bir buçuk saat bekledikten sonra hasar görmüş aracın sahibi çıkageldi.
Hayret ve gıpta ile izlediğimiz bu olayda gençler arasında nasıl bir diyalog yaşanacağını beklerken, görmeyi arzu ettiğimiz bir sahneye tanık olmak hepimizi şok etti diyebilirim.
Kazaya yol açan genç, yaşanan olayı aracı zarar gören gence anlatıp hatalı olduğunu ve maddi zararını karşılayacağını belirtip özür dileyince, diğer gencin ona sarılıp “Bu erdemli davranışından dolayı seni tebrik ederim, bana hiçbir borcun yok, hiç yaşanmamış sayalım, ben hakkımı helâl ediyorum, Allah işini gücünü rast getirsin!” demesi gözlerimizi yaşarttı.
Şiddetin, nefretin, kin ve öfkenin kol gezdiği ülkemizde böyle bir davranışa tanıklık etmek hepimizi ziyadesiyle etkiledi ve gelecek için ümitlerimizi yeşertti.
Alışık olmadığımız ve ezberleri bozan bu olayı seyrederken Ahmet Arif’in
“Gör nasıl yeniden yaratılırım
Namuslu genç ellerinle
Kızlarım
Oğullarım var gelecekte
Her biri vazgeçilmez cihan parçası
Kaç bin yıllık hasretimin koncası
Gözlerinden
Gözlerinden öperim
Bir umudum sende
Anlıyor musun…”
mısraları dudaklarımdan döküldü.