Yenileniyor
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • K.Maraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
--
--
--
--
Son Dakika Haberler

MÜ’MİNİN MİRACI NAMAZ223 defa okundu

, kategorisinde, 27 Şub 2022 - 11:38 tarihinde yayınlandı
MÜ’MİNİN MİRACI NAMAZ

Bu gece Miraç Gecesi’ni idrak edeceğiz inşallah. Bizleri bu mübarek geceye ulaştıran Cenâb-ı Hakk’a sonsuz hamd ü sena, ümmeti olmakla şeref bulduğumuz Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz salat ve selam olsun. Miraç Gecemiz şimdiden mübarek olsun.
Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin büyük mû’cizelerinden biri olmak üzere, Cenâb-ı Hakk’ın, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi gecenin çok az bir kısmında Mekke-i Mükerreme’deki Mescid-i Haram’dan alıp Kudüs-ü Şerif’teki Mescid-i Aksa’ya kadar götürmesine “İsra” denir ki, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir:
سُبْحَانَ الَّذِى أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ اْلأَقْصَى الَّذِى بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا اِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
“Kulu Muhammed’i, bir gece Mescid-i Haram’dan alıp Mescid-i Aksa’ya kadar götüren ALLAH her türlü noksanlıklardan münezzehtir. O Mescid-i Aksa ki, biz O’nun etrafına feyz ve bereket verdik, etrafını mübarek kıldık. Bu gece yolculuğunu, O’na bizim kudret ve azametimize delâlet eden ayetlerimizden, nice şaşkınlık verici şeylerden bazısını gösterelim diye yaptırdık. Muhakkak ki O, evet sadece O, her şeyi hakkıyla işitci ve her şeyi de hakkıyla görücüdür.”
İsra, bu âyet-i kerîme, sahih hadis-i şerif ve icma-ı ümmet ile sabittir. Bu sebeple inkârı küfrü gerektirir, yani bunu inkâr eden kâfir olur.
Mirâç ise, rahmet ve hikmet dolu bu gecede, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) efendimizin Mescid-i Aksâ’dan Melekût âlemine yükselip Cenâb-ı Hakk’ın dilediği a’lay-ı illiyyine çıkartılmasına, en yüce makama kabul edilmesine, Yüce Allah’tan vahiy almasına “Mi’rac” denir ki, o da âyet-i kerîme, sahih-i hadis-i şerif ve icma-ı ümmet ile sabittir. Ancak Mi’racın tafsilatı meşhûr hadis-i şerif ile sabittir. Binaenaleyh Mi’racın aslını inkâr eden kâfir olur. Fakat tafsilatını inkâr eden bid’atçı olur. Yani şeriatın hükmüne muhalefet etmiş olur.
ÇOK ÖNEMLİ NOT: İsra ve Mi’rac Mucizesi: Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz uyanıkken, şahsı yani hem mübarek vücudu ve hem de ruhu ile olmuştur. Rüyada veya sadece ruhu ile olmamıştır. Eğer böyle olsaydı, Mekke müşrikleri ve hatta imanı zayıf bir kısım Müslümanlar tarafından inkâr edilmezdi.
Cenâb-ı Hak, Miraç Gecesi huzuruna kabul buyurduğu Sevgili Peygamberimizi üç büyük ikramla ümmetine geri gönderdi.
Bunlardan biri ümmet-i Muhammed’den olup Allah’a şirk koşmayanların eninde sonunda muhakkak cennete girecekleridir. Diğeri “Âmenerrasûlü” olarak bildiğimiz ve bizlere imanı, kulluğu, hesap gününü, Allah’a yakarışı öğreten Bakara Suresi’nin son iki ayetidir. Bir diğer müjde ise kulun Rabbiyle buluşması olan namazdır.
Süleyman Çelebi’nin Mevlid-i Şerif’te “Sen ki mîrâc eyleyûb ettin niyaz, Ümmetin mîrâcını kıldım namaz” dizeleriyle ifade ettiği gibi namaz, Mü’minin miracıdır. Dinimizin direği, gözümüzün nuru, kalbimizin huzurudur. Allah’ı anmanın en güzel şekli, ibadetlerin en faziletlisidir. Ebû Hureyre (R.A.)den rivayete göre:
إن أول ما يحاسب به العبد يوم القيامة من عمله صلاته فإن صلحت فقد أفلح وأنجح وإن فسدت فقد خاب وخسر
“Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar.” Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin buyurduğu üzere “Namaz, kıyamet günü kulun ilk hesaba çekileceği ameldir.”
Namaz, Mü’mini koruyan manevî bir zırhtır, onu hayâsızlıktan, fuhşiyattan ve dinin çirkin gördüğü işlerden ve kötülüklerden alıkoyar. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
اُتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
“Resûlüm! Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. ALLAH Teâlâ’yı anmak elbette en büyük iştir, ibadetlerin en büyüğüdür. ALLAH Teâlâ yaptıklarınızı bilir.”
Namaz af ve mağfiret vesilesidir. Beş vakit namaz ve Cuma namazı, büyük günah işlemedikçe küçük günahlara kefarettir. Ebu Hureyre (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:
الصلاة الخمس والجمعة إلى الجمعة كفارة لما بينهن ما لم تغش الكبائر
“Büyük günahlar işlenmedikçe beş vakit namaz ve iki cuma, aralarındaki günahlara keffaret olur.” Buyurdu.
Mü’minin dirilişi ancak namazla olur. Mü’min namazla huzura erer. Rabbiyle olan bağını namazla kuvvetlendirir. Nefislerimiz namazla arınır, ruhlarımız namazla kemale erer. Sıradanlaşan hayatlarımız namazla bereketlenir. Cennetin kapıları bize namazla açılır. Bakınız: Cabir b. Abdullah (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ne buyurdu:
مفتاح الجنة الصلاة ومفتاح الصلاة الوضوء
“Cennetin anahtarı namazdır. Namazın anahtarı da abdesttir.”
Geliniz, Miraç hediyesi namazlarımızı Yüce Mevla’nın rızasını kazanmaya vesile kılalım. Namazlarımızı zayi etmeyelim. Samimiyetle ve hakkını vererek eda edelim. Kötülüklere karşı bizleri koruyan bir kalkan yapalım. Aile efradımızı, göz aydınlığı çocuklarımızı namazın huzur veren iklimiyle buluşturalım.
Yazımızı
Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimize ve O’nun şahsında bütün Mü’minlere hitaben şu ayet-i kerime ile bitiriyorum:
وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا لَا نَسْأَلُكَ رِزْقًا نَحْنُ نَرْزُقُكَ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوَى
“Aile efradına namaz kılmalarını emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; aksine biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.”

Mîrac Gecesi’ni tebcil ve ihya
ALLAH Teâlâ ya hamd olsun, bir Mîrac gecesini daha idrakimiz nasip ve müyesser oldu. Binaenaleyh bu nimetin kadrini bilerek şükrünü ödemek mecburiyetindeyiz. Esasen, Cenab-ı Hakk ın kudreti ile büyük bir mucizenin vuku bulduğu Mîrac gecesinin ihya edilmesi, her mü min için ulvi bir vazifedir. Bu mübarek geceden gerektiği şekilde istifade etmeliyiz. Geçmiş hata, kusur ve günahlarımızdan pişmanlık duyarak bunları bir daha işlememeye söz vermeli, söz ve fiillerimizin Kur an-ı Kerim ve Sünnete uygun olup olmadığının muhasebesini yapmalıyız. Dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, dostluk ve kardeşliği hâkim kılmalıyız. Yetimlerin, kimsesizlerin, fakir ve muhtaçların yüzünü güldürmeli, onlara yardım elimizi uzatmalıyız.
Böyle mübarek fırsatlardan faydalanıp afv olunmamıza vesile olacak hayırlı işlerle meşgul olalım. Günah sayılan hareketlerden sakınalım. Bu gecede yapacağımız dua ve ibadetlerimizin muhakkak kabul olunacağına ve ALLAH Teâlâ nın biz kullarına olan lütfu, ikram ve izzetinin bol olacağına inanarak bu geceyi ihya etmeye gayret gösterelim. Bu fırsat bir daha insanın eline ya geçer, ya geçmez.
Yapacağımız ibadet ve duaların muhakkak kabul olunacağına ve ALLAH Teâlâ nın biz kullarına olan ikram ve izzetinin bol olacağına inanarak, bu şuur ve idrak içerisinde Mîraç Gecesi ve gündüzünü şöylece ihya etmeye çalışmalıyız:
1- Geceyi oruçlu olarak karşılayalım ve ertesi günü de, yani Receb ayının 26 ve 27. günlerini oruç tutalım. Selman-ı Farisi (R.A) den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz:
“Recep ayında bir gün ve gece vardır ki Receb in 27. gecesidir. Kim o gün oruç tutar ve geceyi ibadetle geçirirse yüz sene oruç tutmuş ve yüz sene ibadet yapmış gibi olur” buyurdu. (Beyhaki, Şuabu l-Îman: Sıyam: No: 3811; 3/373)
2- Salat ü selâm okumak. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize hiç olmazsa bir tesbih, salat ü selâm okumalıyız. Can ü gönülden, “Es-salatü ve s-selamü aleyke ya Resûlellah” demeliyiz.
3- Bu mübarek gece kusur ve günahlarımızdan tevbe ve istiğfarda bulunmalıyız. En azından bir tesbih “Estağfirullah” demeliyiz. Diğer kutlu zamanlar gibi Mîrac gecesi de, özümüze dönerek gaflet içinde geçen günlerimizi sorgulama, unutarak ve bilmeyerek işlediğimiz hatalara tevbe edip bağışlanma dileme, kendimizi ve irademizi yenileme zamanıdır. Mîrac Kandili, ilâhi rıza ve desteği kazanacak işler yapmamız, iç dünyamıza dönüp kendimizi sorgulamamız, kulluk bilincine ulaşarak dua ve niyazda bulunmamız için güzel bir fırsattır. Mîrac ın, manevi yükselişimiz olduğunu, O nun da gönül ve ruh temizliğinden geçtiğini unutmayalım. Mükâfatların sınırsız olarak verildiği bu gece, kalplerimizin, duygu ve davranışlarımızın her türlü kötülükten arınması, dinimiz hakkında sağlıklı ve doğru bilgimizin artması, aramızdaki sevgi ve bağışlamanın hepimizi kucaklaması için yeni adımlar atma imkanıdır. Tevbe, günahla kirlenen ruhumuzu yıkamanın ve yeniden dirilişin ifadesidir, tevbe ruhu arındırmanın en güzel yollarından biridir.
Unutmayalım ki, Cenab-ı Hakk ın bu gece ve gündüzündeki bu büyük rahmeti, mağfireti ve bağışlaması hiç şüphe yok ki ona talib ve lâyık olanlar içindir. Öyle değil mi ya Kusurlarını, günahlarını idrak etmeyen veya edip de bunlarda hâlâ ısrar edenler, afv ü mağfiret ihtiyacı içinde oldukları halde, tevbe ve istiğfarda bulunmayanlar, mağfiret-i İlahiyyeye nereden ve nasıl nail olacaklardır Yapılacak tevbe samimi ve gerçek olmalı, bir daha o günaha dönülmemelidir. Tevbe dil işi değil, kalp işidir. Tevbe, vücudun bütün azalarının Cenab-ı Hakk ın emrine dönmesi demektir. Sözü papağan da söyler, amma idrak etmeden söyler. Nitekim:
Eylesen tûtîyi ta limi eder kelimât,
Sözü insan olur amma, özü insan olmaz! denilmiştir. Tûti, papağan demektir. Papağana konuşmayı öğretsen, sözü insan gibi olur, amma özü insan olmaz, kuştur yine. Papağandır, tabiatı neyse odur. Hâl değişmeli ki, tevbe makbul olsun. Kul hakkı varsa, mutlaka helâlleşmek gerekir. ALLAH Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Samimi bir tevbe (“Samimi bir tevbe” diye tercüme edilen “tevbe-i Nasûh” için birçok yorum yapılmıştır. Bunların ortak noktası şudur: “Nasûh”, nush kökündendir. Buna göre “tevbe-i Nasûh”; tevbe edenin kendi nefsine nasihat dinletebilmesi, günahlarına son derece üzülmesi ve artık onlara dönmemeye karar vermesi demektir.) ile ALLAH a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter. Peygamberi ve O nunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde ALLAH sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların önlerinden ve sağlarından amellerinin nurları aydınlatıp gider de: “Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü sen her şeye kadirsin, derler.” (Tahrim Sûresi: 8) Mîrac gecesini idrak eden herkes, ALLAH Teâlâ nın:
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! ALLAH ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü ALLAH bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok mağfiret edici, çok merhamet edicidir.” (Zümer Sûresi: 53) müjdesinin farkına vararak kendi özüne dönmeli, ümitlerini canlandırmalı, bağışlama ve bağışlanma duygularını güçlendirmelidir.
Bu âyet-i kerimede ALLAH Teâlâ nın rahmet ve muhabbetinin sonsuzluğu ifade edilmektedir. O nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır, her insan bu ilâhî rahmetten istifade edebilir. Ancak şu hususa dikkat etmek gerekir ki “ALLAH ın rahmetinden ümit kesmeyin” demek, günah işlemeye devam edin, demek değildir. Bundan maksat, en günahkâr insanların bile tevbelerinin kabul edileceğini bildirmek, dolayısıyla bir an evvel kötülükten vazgeçip ALLAH Teâlâ ya dönmelerini teşvik etmektir. Çünkü tevbe kapısı daima açık. ALLAH Teâlâ kulunun tevbe etmesini, günahını itiraf etmesini sever. O nun için tevbe kapısı daima açık. İnsan tevbe ederse kurtulur hasılı.
Tevbe, sadece belli günahları işleyenlerin başvuracağı bir af kapısı değil, herkesin yapması gereken bir ibadettir. Ruhu arındırmanın en güzel yollarından biridir. Kur an-ı Kerim, ameli ne olursa olsun, istisna koymaksızın herkesi tevbeye davet etmekte ve şöyle buyurmaktadır:
” Ey mü minler! Hep birden, bütün günahlarınızdan ALLAH a tövbe ediniz ki, felaha, kurtuluşa eresiniz.” (Nûr Sûresi: 31)
Ruhi olgunluğun doruğuna yükselmiş peygamberlerle beşer arasında bu bakımdan fark yoktur. Egar el-Müzenî (R.A.)den rivayete göre Sevgili Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:
“Ben günde 100 kez tevbe-istiğfar ederim” (Müslim, Zikr: 41)
buyururken bu gerçeğe işaret etmektedir. Bu itibarla, idrak ettiğimiz Mîrac Gecesi ni eşsiz bir fırsat bilelim ve hayatımızın son kandili gibi kabul edelim. Kandil gecelerinin, ömür yapraklarının birer birer koptuğu, son Mîrac Gecesi nden bu yana bir yıl daha yaşlanıldığını unutmayalım. Her anın, her zaman diliminin gereğini yapabilenler, hayatlarının sonunda pişman olmayacaklardır.
Netice itibariyle, içerisinde bulunduğumuz bu mübarek günlerin kırbaçla dokunur gibi ruhumuza ihtar ettiği ortak bir hakikat vardır. Hal lisanıyla söylenen bu hakikat şudur:
“İman edenler için, ALLAH ın zikri ve kendilerine inen hakikat sebebiyle kalplerinin ürpereceği, saygıyla yumuşama zamanı daha gelmedi mi ” (Hadid Sûresi: 16)
Büyüklerimizden olan, fakat zamanla eşkıyalık yapan bir çetenin reisi olan Fudayl b. İyaz “K.S.”, bir gün yüksekçe bir duvarın üzerine çıkmış, aşık olduğu kadını seyrediyor, onunla muhabbet ediyordu. O sırada biraz ileride bir zat da yukarıdaki ayet-i kerimeyi okuyordu. Fudayl, kırbaç gibi ruhunda şaklayan:
“Kalplerinin ürpereceği, saygıyla yumuşama zamanı daha gelmedi mi “ayet-i kerimesini duyar duymaz kendini yere atmış ve: “O an geldi ya Rabbi” (Beyhaki, Şuabu l-İman, No: 7316, 5/468, Kuşeyri, Risale, 57) diyerek tevbe etmişti. İşte o an, Fudayl ın Hakk a kavuşmak yolunda yeni bir dönüm noktasıydı.
Ayet-i Kerime bizi de tevbeye davet ederek içinde bulunduğumuz şu günlerde geniş mefhumuyla şöyle ihtarda bulunuyor:
“Mübarek Receb ayına girdiniz, Mîrac gecesine eriştiniz, bir yılınızı geride bıraktınız. Bu elinizdeki son fırsat olabilir. Hâlâ ALLAH ı zikrederek ve Kur an-ı Kerim okuyarak kalplerinizin yumuşama zamanı gelmedi mi ” Biz de “O an geldi ya Rabbi” diyerek tevbe edelim.
4- Namaz kılmak. Bu geceyi namaz kılarak ibadetle geçirmenin sevabı çok büyüktür. Mîrac gecesi ve gündüzündeki namazları cemaatle kılmaya son derece gayret göstermelidir. Kaza namazı bulunan kimseler, bu namazlarını kaza etmeye çalışmalıdırlar. Sadece farz namazları ve vitir namazı kaza edilmektedir. Sünnetler kaza edilmiyor. Kaza namazı kılarken bir defa ezan okunur ve her bir farz namaz için ayrı ayrı kamet getirilir. “Ya Rabbi! Vaktinde kılamadığım ilk (veya en son) sabah namazının farzını kaza etmeye niyet ettim” şeklinde niyet edilir, tekbir alınır ve namaza durulur. Diğer namazlar için de böylece niyet edilir. Kaza namazlarını kılarken hepsini aynı yerde değil de, ayrı ayrı yerlerde kılmak, yerlerin şahid olması ve secde ile şereflenmesi bakımından daha faziletlidir. Yani sabah namazını kıldığı yerin biraz ötesinde öğleyi ve O nun yanında ikindiyi ve biraz ileri veya geri çekilerek diğerlerini kılmak, daha sevablı olur.
Üzerinde namaz borcu olan kimsenin bu gecede hiç olmazsa bir günlük namaz kaza etmesi uygun olur. Böylece hem borcunu öder hem de geceyi ihya etmiş olur. Bir günde kaza edilmesi gerekli olan, sabah namazı: 2, öğle namazı: 4, ikindi namazı: 4, akşam namazı: 3, yatsı namazı: 4 ve vitir namazı: 3 rekat olmak üzere toplam 20 rekat farz ve vacib namaz vardır.
Tekellüf yani zorakilik-bitkinlikten kaçınılmak sûretiyle nafile namaz da kılınmalıdır. Ayrıca tesbih namazı da kılınabilir. Ancak üzerinde kaza namazı bulunan kimselerin bu gibi mübarek gecelerde nafile namaz yerine kaza namazı kılmaları daha yerinde olur. Bu sebeple kaza namazı olan kimseler bol bol kaza namazı kılmalı ve bu gece kılınacak bütün nafile namazları, kaza namazı olarak niyetlenmeli ve öylece kılmalıdırlar.
Mübarek Mîrac Gecesi nde on iki rekât nafile namaz kılınması güzel görülmüştür. Her rekâtında Fatiha ile başka bir sûre okuyarak iki rekâtta bir selâm vermeli, sonra yüz defa: “Sübhanellahi velhamdü lillâhi ve la ilahe illALLAHu vALLAHu ekber” demeli. Bundan sonra yüz defa istiğfar ederek yüz defa da Salat selam okumalıdır. Gündüzünde oruçlu bulunmalıdır. Bu durumda günahla ilgili olmaksızın yapılacak her duanın kabulü, ALLAH Teâlâ dan umulur. Enes b. Malik (R.A.)den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: “Receb ayında bir gece vardır ki, Receb in 27. Gecesidir. O gece ibadet, taat ve iyilik eden kimseye yüz senelik ibadet-taat sevabı verilir. Her kim o gece, herbir rekâtında fatiha ve bir sûre okumak, iki rekâtta bir selâm vermek ve selâmdan sonra da: Yüz kerre “Sübhanellahi ve l-hamdülillâhi vela ilahe illALLAHü vellahü ekber”, yüz kerre “estağfirullah”, yüz kerre de Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimize salât ü selâm yani es-salâtü ve s-selâmü aleyke ya Resûlellah okumak üzere oniki rekât namaz kılarsa, sonra da dünyasına ve ahiretine ait kendi işleri için dua ederse, o gün de oruçlu olursa, ALLAH Teâlâ, bütün dualarını kabul buyurur. Ancak bir günahı isterse o müstesna, buyurmuştur. ( Beyhaki, Şuabu l-Îman: Sıyam: No: 3812; 3/374)

 

Haber Editörü : Tüm Yazıları
YORUM YAZ