Bazen gözümüz gördüğünü değil, görmek istediğini seçer. Bir seccadeye baktığınızda huzur, teslimiyet, ibadet ve masumiyet görürsünüz. Ancak biraz dikkatli bakarsanız, o masumiyetin içinde farklı anlamlar da gizlidir.
Geçenlerde bir seccadeye uzun uzun baktım. Üzerinde Kâbe motifi işlenmişti. Fakat desenin bazı birleşimlerinde haç şekilleri belirginleşiyordu. İlk başta tesadüf sandım. Sonra fark ettim ki bu sadece bir seccadeye mahsus değil. Tesbihlerde, duvar süslerinde, hatta bazı cami halılarında bile benzer geometrik şekiller var.
Kimsenin niyetini sorgulamak elbette haddimiz değil. Fakat şunu da unutmamak gerekir: İbadetle temas eden her nesne, kalbimizi ve zihnimizi etkiler. Bir seccadenin üzerindeki desen, bir tesbihin sayısı, bir motifin şekli; hepsi insanın manevi dünyasına dokunur. Çünkü inanç, sadece sözle değil, eşya ve mekânla da yaşanır.
Eskiden seccadeler duaların desenlere işlendiği, sabrın ve emeğin buluştuğu birer sanat eseriydi. Her çizgi “elif” gibi dik durur, her renk “tevazu” gibi içe dönerdi. Anadolu kadınlarının elinden çıkan her ilmik, bir duayı taşırdı. Oysa şimdi makine desenli, yabancı kalıplardan çıkan ürünlerde bu ruhu bulmak zorlaştı.
Kültürel kodlarımızın yerine bazen farkında olmadan başka semboller yerleşiyor.
Bu sadece bir desen meselesi değil aslında; kimliğin, bilincin ve farkındalığın da meselesi. Çünkü ibadet, sadece bir ritüel değil; aynı zamanda köklerimizle kurduğumuz bağın en saf hâlidir. Bir seccadeye baktığınızda, o desen size “kimin elinden çıktım” diye sormalıdır. Eğer bu soruya cevap veremiyorsak, orada bir kayboluş başlamıştır.
Bu yüzden diyorum ki; evimizdeki seccadeye, tesbihe, duvarımıza astığımız tabloya bir bakalım. Belki farkında olmadan zihnimize dokunan sembollerle yaşıyoruz. Belki de farkındalıkla yeniden şekillendirmemiz gereken bir kültürel alan var önümüzde.
Zira iman, sadece inanmakla değil; farkında olmakla da kuvvetlenir.
Bir seccade sadece yere serilen bir kumaş değildir. O, kulun secdeye giderken kalbini bıraktığı yerdir. Ve kalp, sembollerin en saf olanını hak eder.
Unutmayalım; masumiyet, dikkatle korunur. Dikkat kaybolduğunda, masumiyetin üzerine gölgeler düşer. Ve bazen o gölgeler, ibadetin yönünü bile değiştirebilir.
“İman, sadece inanmakla değil; farkında olmakla da kuvvetlenir.”


