Yenileniyor
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • K.Maraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
--
--
--
--
Son Dakika Haberler

ZAMAN ÖLDÜREN HİKÂYELER ANLATANLAR VE DİNLEYENLER435 defa okundu

, kategorisinde, 20 Oca 2020 - 12:43 tarihinde yayınlandı
ZAMAN ÖLDÜREN HİKÂYELER ANLATANLAR VE DİNLEYENLER
Şehrin sorunlarını çözmek için gayret gösteren yöneticilerden bahseden bir dostum dedi ki:
“Yerel yöneticilerimizin birçoğu kendilerini halka hizmet için adamış durumdalar,
gece gündüz demeden çalışıp çabalıyorlar. Ah bir de ekiplerini, kadrolarını
iyi seçseler, yakın çevrelerine dikkat etseler.”
“Kendisi iyi de çevresi kötü” algısı tanıdık geldi bana. Gıybet sınırlarına
taşma eğilimindeki sohbeti bu mecradan çıkarmak için dedim ki:
“Evet, söylediklerinde haklı olabilirsin. Ama sözünü ettiğin ekip ve yakın
çevreye vebali yükleyip kenara çekilmek olmaz. Kamuoyu ve medyanın da
yöneticilere objektif eleştiri ve ikaz ile destek olması, gerektiğinde başarıları cömertçe alkışlaması icap eder.”
Dikkatle dinlediğini görünce ekledim: “Hepimiz yönetici dostlarımıza doğruları
nezaketle söylemeliyiz. Onları gıyaplarında eleştirmeden, küçük hatalarına
büyüteç tutmadan yüzlerine doğruları söylemeliyiz.
Dost, dostun gıyabında gönüllü, dirayetli avukatı olmalı; yüz yüze iken
gerekirse adil bir savcı gibi davranmslı. Makam mevki sahiplerini yüzüne karşı
methüsena, ehlidile yakışmaz!
Velhasıl, aziz dostum gel biz ‘Zât-ı Şahaneye ve vezirlerine hikâye anlatan’
kişilerin durumuna düşmeyelim.
Yönetici dostlarımızın entelektüel akrabası olalım, onlara iş ve eylemlerinde
destek olacak fikirler verelim.
Yöneticilerin yakın çalışma arkadaşlarına, ekiplerine, çevrelerine gelince…
Elbette onlar da liyakatli, dürüst, namuslu, çalışkan kişiler olmalı, maiyetinde bulundukları zatlara doğru yolu göstermeli. Çevresi kirli olanın kendisi nasıl tertemiz olabilir ki?”
Dostum, sözünü ettiğim hikâyeyi merak ettiğini söyleyince, hatırımda kaldığı kadarıyla anlattım:
Sultan Abdülaziz Han’ın Avrupa seyahatinde Londra Belediyesinin Padişah ve beraberindekiler şerefine verdiği ziyafet-balodan sonra, heyette bulunan Ömer Faiz
Efendi’nin meşhur Ruzname‘ sine şöyle yazmış:
Osmanlı Heyeti azasının sağ tarafına libasları, çehreleri ve endamları kadar fevkalâde asil birer İngiliz kızı, sol taraflarına kibarlık ve asaleti her hallerinde âyan
olan birer delikanlı mevki almışlardı.
Fuat Paşa, içimizde lisan bilenlere, birer münasip surette sohbet etmemizi tavsiye
etmişti.
Kolumdaki harikulâde güzel, sarışın, her hali ile cazibedar  genç kız bana maiyet-i şahanedeki vazifemi sordu.
İstanbul’un belediye reisi, onların tabiri ile “Lord Mayor” olduğumu söylersem
inanmayacaktı.
Kendime en lâyık ve en sahih vazifeyi o anda buldum:
“Ben Zât-ı Şahaneye ve vezirlerine hikâye anlatırım,” dedim.
“Ne anlatırsınız?” diye sormadı.
Sorsa idi, diyecektim ki: “Zaman öldüren hikâyeler…
Bizler anlata anlata, onlar dinleye dinleye bu hâle geldik.”
Haber Editörü : Tüm Yazıları
YORUM YAZ